13 Kasım 2011 Pazar

Yalnızlık Karmaşası...


Kaybolursun kapkaranlık bir boşlukta ne elinden tutan olur ne de uzatan,karanlıktan korkar
herkes,seslenirsin sesin bile gitmez belki gider ama dipsiz bir kuyudan gelir gibidir dipsiz kuyular da
korkutur insanları,yalnızım yine karanlıklarda hoş geldin derim hüzünlerime çaresiz...
Rüzgar var sevmiyorum onu yalnızlığı anımsatıyor bana belki bir anıyı belki bir kokuyu sürüklüyor
beraberinde o uğultu kulaklarıma değil içime işliyor sevmiyorum öyle işte...
Şimdi şimdi anımsıyorum karanlık bir rüyada görmüştüm gidişini eşyalarını bavuluna yerleştiriyordu
ağlamam kal demem fayda etmiyor duymuyordu beni kararlıydı gitmelere..
Sonra çıktı o rüyam eşyalarını bir bavuluna koyup giden bendim umutlarla sevgiyle çiçek çiçek
geldiğim evden valizime sığdıramayacağım kadar çok anı ve hüzünle ayrılan ilk günler koymuyor
insana zaman siliyor diyorsunuz ama beyniniz silmiyor,böyle şiddetli bir fırtına yapayalnızken
getiriveriyor onu sizde gel de çık işin içindeler de kalakalıyorsunuz...
Belki yeniden aşıkta oluyorsunuz ama eğer o da gittiyse ikinci vurgunuda yaşattıysa size birileri,
yok edilemeyen çaresizliklere çare olma çabası,içinizi kurt gibi kemiren beyninizde ki
tırtıl...Peki neden geride kalan şeylerin acı yanlarını değil de mutlu yanlarını hatırlatır zihnimiz
garezimi var ki bu zihnin bize çözülemez saçmalamalarda saçmalıyorum yine..
Beynimin sürekli yaşattığı tekarlar ve evrenin karşıma çıkardığı engellerden yoruluyorum ama yılmıyorum
yaşamak böyle bir şey değil mi?Kargaşa...Şimdi masmavi bir denizin kenarında güneşin doğuşunu
izlediğimi hayal edeceğim varsın zihnim karıştırsın beni varsın kemirgen kişilikler kemirmeye çalışsın
bedenimi,gücümü yitirmediğim sürece hep var olurum...
Her ne olursa ne yaşanırsa yaşansın doğayı seviyorum müziğin ruhumda bıraktığı izleri seviyorum
kötü-iyi beni ben yapan anılarla yaşamayı seviyorum(sevmesem bu kadar aklımı meşkul etmezdi)
Yaşadığım şu son günler sağlığın ne kadar değerli olduğunu öğretti bana illaki
hayatımda birileri olmak zorunda değil belki,beni ben yapan biraz da yalnızlığımdır kim bilir
korkmuyorum ondan.Küçüklüğümden tanıdık bana tek çocuk olunca biraz izole büyütülüyorsunuz
belki de farketmeden ailemin bir öğretisi bu bana...O zaman da yalnızdım bebeklerimden başka kimse yoktu mutluydum,şimdi olmamam için sebep ne? Kimse baki değil ki zaten sevilmeli barışılmalı onunla sadece kendimizle yaşamayı becerebilmeliyiz...
                                                                    BURCU

29 Ekim 2011 Cumartesi

Dürüst müsünüz?


Aynaya baktığınız da ne gördüğünüzü düşündünüz mü hiç?Sadece yüzünüz mü?Ruhunuz kişiliğiniz
yansır mı ona?Sadece 15 dakika belki yarım saat ne kadar isterseniz,kendinize bile söylemekten
kaçındığınız şeyleri söylemeyi deneyin kısa bir zaman da olsa kendiniz olun..
İnanın aynadaki kişi değilsiniz içinizde gizli çok şey var dışarıya başka kendize yabancı..
Peki bu durumda nasıl dürüst olacağız kim tam anlamıyla ben dürüstüm diye bilir.
Bu terim çok mu uzak kaldı artık bize belki dokuna bilecek kadar yakın belki güneş
kadar uzak bilinmezlik ne acı..Kime güvene bileceğimizi şaşırdığımız şu günlerde kendimize ne kadar güveniyoruz.Fark ettiniz mi birini sevdiğiniz de ne kadar ben önemliyim deseniz de bu da
kendinize söylediğiniz en büyük yalan çünkü biliyorsunuz hiç bir zaman aklınızda biri varken siz birinci
sırada olamazsınız peki şu durumda bile kendimize dürüst değilsek karşımızdakine ne verebiliriz
sevgimi yeterli mi.....?????Güvenin olmadığı yerde sevgiyi ne kadar yeşil tutabilirsiniz...
Sevgi çiçektir güven su,su olmadan çiçek yaşamaz imkansız yıldızları toplamak kadar imkansız...
Peki imkansızları gerçekleştire bilmekte insanlığa mahsus değil mi?Peygamber de bir insan Tanrının seçtiği,!demek ki imkansız yok!sadece kendimize olan inancımızı güçlendirmek var.
Çevreme bakıyorum izliyorum insanları bazen,sessiz sanki orada değilmiş gibi izliyorum beynime not ediyorum gördüklerimi hayatı ticari müzikle kaynaştırıp gece klüplerine son model arabayla gidenler
menfaati için herşeyini feda etmeye hazır bir kitle kendi kültürel tarihinden habersiz hatta yaşamdan habersiz amaçsız insanlar! neyi yaşıyorlar boşluğu mu?Herşey mi değişir zamanla....
Düşünün Bir Deniz Gezmişi vatanı için ölümü göze alan gençleri İdam edilirken bile özgürlük diye bağıran
ideolojileri düşünceleri olan bunlar uğruna savaşan canından vazgeçmiş nesli...
Günümüzde ne için toprağa verdiğimizi bile bilmediğimiz gencecik şehitleri...neden öldü neden
ölüyor peki bu kadar insan
Nerde yaşıyoruz bu kirlettiğimiz değişen dünya bizim mi İnsan oğlu bu kadar mı değişiyor bu kadar mı
karmaşıklaşıyor...
En son hangi kitabı okudunuz,peki gerçek müziği ruhunuza çektiniz mi?
Yarım yaşayanlarımız çok bu kadar yarımların içinde dürüstlüğü kaybettiğimiz yeri bulabilecekmiyiz
deneyin denemelisiniz bunu kendinize soluduğunuz havaya Evrene borçlusunuz deneyin dürüst olun
kendinizi geliştirmeden olmayacağını da bilin okuyun dinleyin bir şeyler yapın artık bir şeyler yapın...
                                                                                                                           BURCU....

25 Ekim 2011 Salı

HAYAT...


Hiç büyümedim hiç büyüyemedim 5 yaşında çoçuk alınganlığını saflığını hiç yitirmedim ne mi kazandırdı
hiçççç.... evren ilk oluşumundan bu yana baya değişiklikler gösteriyor insan oğlu hiç durmadan
oradan oraya zıplayan saçma bir top gibi gün geliyor havası sönüyor ve ölüyor...
Her zaman ki alınganlığım yine bünyemde güzel bir yer buldu kendine öyle bir oturdu ki bu sefer
beynim dönüyor ama parmaklarım yazmazsa onlarda duracakmış gibi parmaklarım durmamalı
sadece yazarken kendi olabilenlerdenim kalemle olan aşkım sayfalarla sevişmişliğim çok
kitaplar içimdekileri yazıya dökmemdeki en büyük aracı yine o lanetli gecelerden
burnumda kocaman bir tampon bıktım kan görmekten artık dayanamıyorum...Bitsin istediğim
kara geceler içinden çıkamadığım yüreğimi daraltan sıkıntılar tam gögsümün üzerinde benimle
beraber yine sabahları bekliyor yorgunluğu tüm bedenimde hissediyorum sanki biri omuzlarımdan
bastırdıkça bastırıyor nefesine ihtiyacım var dediklerim var özlediklerim var bir avuç çakıl taşının
üstüne tüm sıkıntıları koyup denize atasım var...
cennet-cehennem ikiside burada ikisini de burada yaşıyoruz kendi benliklerimizde soğuk kanlı
olup dimdik durmamız kereken içinden çıkılmaz daralası vakitler midem bulanıyor...
yazmayı bırak ayakta duramıyorum ama olsun son yazımda olsa yazacağım hergün uyandığıma
güneşi gördüğüme memnun oluyorum o aksi insanlar gibi çoğu zaman bizi terk ediyor üşüyoruz
ya işte o zaman korkuyorum üşümek istemiyorum damla damla kanım çekiliyor hayat ince ince dokuyor
bedenime hastalığı ben kaçtıkça kovalıyor ve mutlaka bir karanlık köşe buluyor,tam herşey yolunda derken
yine birşey çıkıyor sadece sağ elimle yazıyorum sol elim yok gibi kalbimin kan pomplamayı
unuttuğu zamanlar yaşadım mı bu gibi anları, çokkk hiç bir şey dışarıdan göründüğü gibi değil...
Yüzüme bakan aa ne hayat dolu desede yüzümdeki tebessümde çok şeyin gizli olduğunu anlayan yok
hüzünlerimi sevinçlerimi birbirine düğüm yaptım açamıyorum düğümden kaçıyor herkes
kimse bir el atıp açmıyor karmaşıklığı sevmez insanlar ama yaratırlar.Tanrının verdiği beyinle kendi kaderimizi kendimiz çiziyoruz veda etmeyi beceremedim düğümleri çözemedim halbuki kendim düğümledim sözlerim
onlarda kayıp konuşuyorum sadece kendim duyar gibi eski bir siyah beyaz televizyonda akan
ekrandaki o siyah çizgiyim ben şimdi kalbimin tam üstünde bir tuhaf yanma hissediyorum
her son bir başlangıç mı bilmiyorum ancak o sonu yaşadığımda görüp tanıyacağım onu...
Hoşçakal hayat dediğim olacak her insan gibi ama sanki biraz daha erken aşkı içime tam çekemeden
yarım bıraktıklarımla içime yazdıklarım yazıya dökemediklerimle hüzünlerim karmaşıklığım
darma dağınık halde İlaçlar sizi sevmiyorum hiç sevmedim.....
                                                                                               BURCU...

8 Ekim 2011 Cumartesi

Günlük tadında Hikaye...

Gökten boşalırcasına yağmur yağıyor,göz yaşlarım içine karışmış yine bekliyorum geleceği günü
vedalaştığımız gün hiç gitmiyor aklımdan kimse dolduramıyor yerini özlemlerime hüznüm
karışıyor...O ilk gün nasıl da mahçup tanışmıştık gözlerimizin içine bakamadan sohpet etmeye çabaladık
ben elimdeki su bardağının titremesini durdurmaya çalıştım heyecanımı fark edip elimi tuttu
bu kadar heycanlanmana gerek yok dedi beni sakinleştirmek için çocuk gözleriyle kirpikleri
güldügünde kaşlarına değiyordu gözleri ile gülüyodu hep o...çok uzun bakamadım ki yüzüne
içim ürperirdi ona baktığımda sonra masamızda ki o minik böreklerden ikram etti bana küçücük şeyi
ikiye zor kestim ilk lokmadan sonrası gitmedi geçmedi boğazımdan soruları cevapsız kaldı çogu zaman
heyecandan dilimde kenetlenmişti herşeyi unuttum en sevdiğin yemek ne diye sorsa ona bile
cevap veremeyecektim biliyorum.yemek yediğimiz yer çok güzeldi sanki denizi çok sevdiğimi
biliyormuş gibi denizin içinde bir yere götürmüştü beni ufukla denizin birleştiği çizgiyi görüyordum
masamızdan kalkıp deniz kenarına gittik dizlerim titriyordu fark edip gülümsedi sürekli boğazım
kuruyordu elimde ki su bardağını elimden bırakamadım o aldı kenara koydu gözlerime baktı yine
gördüm o çocuğu gözlerinde elimi tuttu ve öptü ilk kez bir erkek elimi öpmüştü ilk aşık olduğum
son aşık olduğum adamdı o içimden birşeylerin koptuğunu hissettim o da fark etti zaten.Hiç bitmesin istedim hep o anda kalalım mümkün mü zamanı durdurmak...Ayrılık zamanı 
geldi en kısa zaman da görüşüceğiz dedi sevgiyle kal... öyle yaptım...
İkinci buluşmamızda daha gergindim daha heyecanlı sanki birşeyler yolunda gitmeyecekmiş gibi tedirgindim
ama çok daha güzeldi bu sefer onu biraz daha tanıdım haklıydım onun içinde hiç büyütemediği 
bir çocuk vardı ondan bahseder gibi bahsetti bana uzun uzun konuştuk güzel cümleler, yine dilim tutulmuştu benim en sevdiğim
şarkının adını sordu unuttum gülerek tınılarından hatırladık hiç bırakmadı elimi o kadar güzel
elleri vardı ki...yanında saatleri dakikaları hiç hesap edemiyordum,bolca sarıldım ona o gün hep seni seviyorum dedim o da hep gülümsedi ben mutluydum karşılık beklemedim gözleri veriyordu cevabını..yine ayrılık vakti gelmişti
işte o sevimsiz vakitler sarıldık arıyacağım mutlaka,(uzakta oturuyorduk birbirmize),görüşeceğiz
dedi hiç konuşmasını sevmezsin ki sen aramayacaksın ama ben hep bekleyeceğim dedim
içimden...gitmemi bekliyordu yüzüme baktı ayrılamadım bir
süre ayaklarım kilitlendi sabitlediler beni olduğum yere gidemiyordum son olduğunu biliyor
gibi gidemiyordum hoşçakal sevgiyle kal dedi yine...
O ayrıldığımız günden beri ben sevgiyle kaldım doldurulmaz bir boşlukla,çok sevdim onu tek bir
sözü ile mutlu olacak kadar o bana evrenin bir hediyesiydi ama kısa süren ardında mis
gibi toprak kokusu bırakan nisan yağmurları tadında...var oluşlarda yok olmak yokluğunda var olmak
kendini yeniden yarata bilme çabası beklenti özlem karmaşa hepsi mevcuttu işte
istesemde gitmiyordu artık..biliyorum ölene dek benimle yaşayacak benim sevgim hiç bitmeden
her seferinde yeniden var edecek onu bende.Bende onda olsaydımlarımda olacak ama olsun o bunu
yaşamaya değecek kadar özel kalacak...
Sevgiyle kaldım gülen gözlü çocuk sevgiler içinde sensiz ama seninle... BURCU...

2 Ekim 2011 Pazar

FAZIL SAY...

Bu akşam o büyülü akşamlardan biriydi..Bunu anlatmak tarif etmek o kadar zor ki notaların her tınısında başka bir benle karşılaşmak her defasında başka sen olmak...ruhun özgürleşmesi devleşmesi ruhun gıdası olan o güzel müziği tüm bedeninizde hissetmek yeniden var olmak.Çok güzel bir konser izledim,nefes almadan,insani,öksürenler,hapşıranlar olur ya ben şaşırıyorum onlara o an sanki ben bedenime yukarıdan bakıyorum onlar hayatta gibi istemsiz şaşmaca...Harikalardayım yine müziğin dayanılmaz havasını birkez daha içime çektim cennet cehennem varmı yok mu nereye gidiyoruz bilemiyorum fakat ikisinin de bu dünyada olduğuna inanıyorum.
Cenneti ben yaşadım bu gece bir kez daha,önümden bazen çoşmuş bir nehir aktı bazen kuş seslerini duydum denizin hafif dalgası huzur verdi rüzgarın serinliği yüzümde... kısacası evrenin tüm güzellikleri benimleydi.Konser boyunca her nota ile derinleşmek başka bir boyut kazanmak... bittiğinde ki his...Bende üç gün falan sürüyor etkisi ruhumun bedenimi tekrar bulması bitkisel hayatta gibi oluyorum uyanıyorum bakıyorum herşey öyle farklı geliyor ki,dünya kişiler algılarım değişiyor farkında olmadığım şeyleri fark eder oluyorum ayrıntılar ilişiyor gözüme,her seferinde yeni bir öğreti.Evet bunların hepsini müzik yapıyor bana çünkü evrendeki tek gerçek olduğuna inanıyorum evrimleşme sürecinden buyana seslere tepki vermez miyiz? Gelişme, olgunlaşma ve öğrenme etkileşimlerinin bir ürünüdür müzik.Gelişim ise süreçtir. Olgunlaşma ve öğrenme olmadan gelişim sağlanamaz.İşte gerçek müzik te sesin devinim kazanmış halidir insanın ruhuna inip arkasından sürükleyip size yeni bir dünyanın kapılarını açabilen.Hipnoz gibi silmek istediklerinizi silen yaşamışlakları çoğaltan her ruhta ayrı başkalık yaratan.Müzik çocukluktan itibaren bilimsel olarak kazandırılmalı ve onların duygularına yerleşirilmelidir..Felsefe ayrı sosyoloji ayrı psikoloji ayrı tanımlar onu yaşamımızın her zaman ayrılmaz bir parçasıdır....
Artık bir teşekkür etme vakti geldi.Beni değiştiren içimdeki bir çok beni ortaya çıkaran,benim için Beethoven'dan sonra dünyaya gelmiş en büyük müzik adamı Fazıl SAY'a milyonlarca teşekkrler tüm öğretileri ve eşsiz müziği için..Ne şanslıyız ki ülkemiz böyle bir dehaya böyle bir yeteneğe sahip kıymeti bilinesi varlığıyla var eden her tuşla her notayla sevişen, kocaman yürekli dev adam...Sen yaratmaya devam et ki bizlerde her seferinde yeniden doğalım...Teşekkür ederim...Kendim ve tüm sevenler adına.
                                                                                                               Burcu Serena Göksel


15 Eylül 2011 Perşembe

Karışık HER ŞEY Karışık...!!!!!


Bazı günler vardır içinden çıkamazsınız bataklık gibi çırpındıkça battığınız ekinoksların karışması elinizden bir şey gelmez gibi hissedersiniz.Beyin ilizyonu her şeyi beynimiz de yaratıyoruz sanki düşünüyorum yok bulamuyorum cevapsız kalan sorularım çok...anlam yükleyemediğim insanlarım çok derinlerim var benim çokk derinlerim içimde yaşattığım mutluluklarım var saygı ile sevgiyi seviştirtiğim bir kişiliğim var benim....
İnsanlar insanımsılar tuhaf canlılara tanık oluyorum kafanın sadece kafatasından ibaret olduğunu sanan boş konuşan sonuçsuz cümleleri paylaşmak zorunda kaldığınız sizden saatlerinizi çalan gereksiz vakitler de yaratılmış varlıklar...zihin beyin düşmanları at gözlüğünü benimsemiş türe örnek....Şu ara kedilere özeniyorum sıcak birkaç karın kaşımaca mırıldanma içinde ki bağımsız ruh gider gezer gelir döner elbet,özgürdür ya gözlerinden yansıtırlar bunu haylaz oyuncu sevimli halleri vardır işte tamda öyle sevimli kaçış noktasında ki bir kedi gibiyim....Hayvanların bizim gibi şeylere gereksinmeleri yok:onlar yaşamakla yetiniyor.Varıkları içgüdüsel arzularıyla uyum içinde....
Bazen uğruna göz yaşlarımı harcadıklarım olur sonra ismini unuturum bu benim bazen kırmızı bir çilek bazen limon bazen tanelere ayrılmış bir mısır herşeyim ben...Doğanın bana verdiği herşey...Ama hani hayatınıza girer ya bazı kişiler hiç hesapta yokken şaşkın baka kalırsınız inanamadığınız anlar olur hadiii canımmm diye..onlara kapılmamak lazım kış ortasındaki yalancı bahar onlar ısıtır heyecanlandırır mutluluk verir gelir geçer
çünkü giderler sizde tam bahar çiçekleri açmak üzereyken belki açtıktan sonra çiçeklerinizi dökerler ve inanın o çiçeklerin döküldüğünü görsede önlerine bakar güler onlar...Tuhaf değil mi?Kaç kalıcı kişilik kalır yanımızda ömrümüz süresince düşündünüz mü hiç ayrılıklar kaçınılmazdır....Bazen kendi budalalıklarınızı kendi ayrılıklarını kendiniz yaratırsınız:) vay beee ben sana demiştim dersiniz dee geç vakitler de...:)LA FONTAİNE'in dediği gibi;Bazı İnsanlar Koca Evreni Bilirler De Kendilerini Bilmezler..işte o bilmediğimiz vakitler..Bazı insanların hiçbir şey olmamışcasına davaranışları usta işkencelerdedir..Sonra zamana ürkek adımlamalarla devam edersiniz güven duygusunu yitirmişlik mi tam adı bilmiyorum bilemiyorum ama o ürkek adımlamalrım çok benim..Yine dalgaları izlemek istiyorum bir yerden bir yere göç eden insanları anımsatıyor bana,yıldızların altına uzanmak parlaklıgı içime çekmek sonra yansıtmak,bıktım mutluluğumun başka kişiler tarafından çizilmesinden o sınırları ben belirlemeliyim bu benim hayatım farklılaştırıyor sonra içi farklı dışı
farklı bireyler yapıyor bizi..Duygsal farkındalık,savunmasızlık,merak,hayatla edinilen kosullanmis tepkilerin sonucu.Bir sure sonra hepsi siz oluyor...onlar bendiler diyorsunuz..!!!Of ki ne of yine o tanıdık sıkındı bünyede konuçlamış keyfi yerinde,sıkıldım şu ara her şeyden Maviliklerin arasında.Kuşların melodisi eşliğinde.
Sadece ben kalabilsem.Hatıralar,yaşanmışlıklar bavulda kalsa...bavul beni unutsa ben bavulu.Hiç yapmadıklarımı yapmak istiyorum kim bilebilir ki kaç saatim var kaç dakika daha benim Ne bir portakal bahcesinde dolaştım ne de bir posta treninde yolculuk ettim.Hayallerim bir olmaya görsün,bir çılgınlık yapıp hatır için öleceğim..:)Haykırmak istediklerim var cümlelerim var bir sürü söylemezsem donacak yada uçamayı öğrenecek tarifsiz cümlelerim var...Sadece bizden güçlü üstün bir irade tarafından bu kaderi yaşamak üzere seçilmişliğime hükmedesim var....Şeklimizi,sağlığımızı ve hayatımızı biz oluşturuyorduk.Yaşam muhteşem bir enerjisel danstı hani işte o noktaya geldiğinizde anlıyorsunuz ki elinizden birşey gelmiyor hiçlik hissi...Sahipsiz bir ruh, yorgun kimliksiz.tuhaf çogu zaman...Hep eksik kalmış yarım kalmış bir şeyler tamamlayamadıklarımız...Yazdığın bir şeyin gerçekleşme ihtimali, söylediğin bir şeyin gerçekleşme ihtimalinden fazladır;Şimdi ben MUTLULUK,SAĞLIK,HUZUR yazıyorum buraya gelip bana bir an önce ulaşsınlar diye!Beni tanımayanlar bilmeyenler var dış görünüşümden ibaret değilim ben,farklı gerçekler çiziyorlar beyinlerinde tatmizsiz,kör,deli,yaratıklar bu fantastik çılgınlığı zihinlerine iyice yerleştirip oraya oturtup orda yaşıyorlar kendi istedikleri gibi,şişşttt o benim ben seni tanımıyorum sende beni çizdiğin kişi de ben değilim dediklerim de var son günler de diyorum ya KARIŞIK HER ŞEY KARIŞIK...Neredeyim peki Kayıp mı oldum kendim mi kayboldum,sonsuzluk....Dünyayı önüme serdim denizler benim yıldızlar benim....Hayallerimi yaşadığım duygularımın sınırsızca kol gezdiği ve kimsenin karışamadığı sadece benim adımın var olduğu kimsenin bilmediği sokaklar istiyorum...
Hüzünbaz hüzünleri unuttum...Özlediğim kadar Sen’sin..Sevdiğim kadar Ben’sin..
                                                                                                            BURCU

24 Ağustos 2011 Çarşamba

Doğanın eşsiz müziği ve beynimdeki cam kırıkları...

Deniz kenarındayım sabahın erken saatleri martı seslerine dalgaların sesleri karışıyor,oturuyorum bir banka elimde kitabım sadece doğanın sesini dinleyip kitap okumak yürüyüş yapmak niyetim.Sonra unutuyorum doğanın bana yaptığı müziği dinlerken kitabı dalıyorum uzaklara bir an bomboşum belki hayallerim belki hayatım geçiyor denizin üstünden baktığım yerden.Bir serinlik oluyor hafif ürpertiyor bedenimi kendime sarılıyorum insan bilmeli kendinin de kıymetini.Sonra iki kedi geliyor yanıma ince ince miyavlayarak sürtünüyorlar başlarını okşuyorum biri bir bacağım da diğeri bir bacagımda oynuyorlar ama öyle neşeli görünüyor ki haylazlar.uzaklaşıyorlar arkamdaki çimlerin üzerine doğru nasıl mutlular zıplıyorlar koşturuyorlar.. başka kimse yok sokakta bir anda akıp gidiyor herşey aslında zaman hızlı geçmiyor biz hızla geçiyoruz zamandan ne veriyoruz birbirimize insanlığa ne katıyoruz hayata düşünüyorum.Bir anda tadım kaçıyor insanlar birbirini yemeğe hazır bekler olmuş kavgacı tutum damarlarına işlemiş,dinlemiyor seni çok akıllı bir bilim adamı da olsan çok iyi bir sanatçı da olsan tıkamış kulaklarını herkes kendi söylediklerini duyar olmuş hani bir söz vardır ağzından çıkanı kulağın duysun işin kötü tarafı bunların duyuyor ve farkındalar içler acısı bir haldeyiz aslında insanları iki sözü ile değerlendirip tanımadan yargılamaya hazır saldırmaya hazır garipbir tutum içindeyiz.Bizi birbirimize düşüren insanları bu pozisyona getiren sanırım yine yönetim biçimimiz.Bizde sorun yoktu düne kadar,hep bir karkaşa vardır bir anlaşmazlık bir yozlaşmışlık ama bu kadar değildi.Geçenlerde sevdiğim bir dostum anlattı (Pınar)plajda otururlarken yanlarında oturan başka bir ailenin başka bir dilde konuştuklarını duymuşlar fakat uzakta olduklarından neyce konuştuklarını anlmamışlar ve aynı ailenin bir süre sonra küçük çoçuklarından birinin ayağını arı sokmuş Pınar koşmuş yanlarına yanında ki merhemi uzatmış ve ingilizce bilip bilmediklerini sormuş.Adam biz Türküz demiş ama ürkek ve şaşkın bakıyormuş elindeki merhemi alıp almamakta kararsız sonradan anlamış ki aile Kürt,alıp teşekkür etmişler merhemi.Yarım saat geçmeden merhemle bir kutu sakız getirmişler çok teşekkür ederiz biz alışkın değiliz bize bu şekilde yaklaşılmasına diyerek açıkçada ifade etmişler ne acı değilmi?Bazen tıkanıyor cümleler boğazıma söyliyecek söz bulamıyorum  başkalarının yaptığı pisliği aynı kesimden herkese mal etmek anlatamamak anlaşamamak....
Dinlemek istemeyen beyin düşmanlarına birşey demiyorum onlar kendilerini 2.cumhuriyetçi ilan etti Türküz yerine Türkiyeliyiz kavramını getirdi sanatı sanatçıyı açık görüşlü kendi yanlısı olmayan tüm aydın kesimi karşısına aldı basınını özgürlüğünü elinden aldı şimdi istedikleri gibi at oynattıklarını sanıyorlar.Gülüyorum tek akıllı yüz beyinsizi ezer geçer kişi sayısı değil zekanın üstünlüğü önemlidir....
Yani anlayacağınız sabahın köründe güzelim doğanın sesini beynimdeki sesler bozdu bir anda...
Burcu derki;siz yalnış gelmişsiniz burasıAtatürk Cumhuriyeti,Yok öyle İslam cumhuriyeti hadi canım anca gidersiniz tutmayalım biz sizi.....                                                                                                
                                                                                                                                            BURCU :)

31 Temmuz 2011 Pazar

Kadın AŞK ve İçinizdeki Çocuk....


İncindim incitildim,derinden terkettim kendimi...Tesadüfen karşılaştım içimde kendimle yeniden...Bir minicik kız çocuğu bak duruyor orada hala anlatamam gördüklerimi o neşeli çocuğa....artık beni asla yarlayamaz hayat eğer istemezsem yıllar beni kolay yaklayamaz ben durup beklemezsem...siz yine de incelikli davranın benim kadar değilse de ben bu yüzden incelikler yüzünden belki daha çok üzüldüm...
Ama yaralıyor istemesemde yaralıyor canımı yakıyor ve ben içimde ki o minicik çocuğa anlatamıyorum gördüklerimi yaşadıklarımı dünyayı kirleten insanları o kendi dünyasında o kadar mutlu ki bu çirkinlikleri nasıl anlatırım ona...İleride ince davarndığın zamanlar olacak ama bazen bu inceliğin bu tavrın o anki mutluluğu tek bir resim karesi alt iüst edecek bununla baş edebilmelisin hayat boyalı kalemlerden barbielerden ibaret değil sahte değil biri gelip kalbini kırıyor seni tanıma şansını sana vermeden içini acıtıyor dünya böyle senin baktığın gibi değil senin baktğın göz gibi değil tanıyamıyorsun insanları onlar da seni tanımak istemiyor sadece vakit geçiriyor değip kollarından tutup nasıl sarsa bilirim o küçücük çocuğu söyler misiniz?Yanıtı kimde saklı bu sorunun neden herşey çocukluk resimlerimizde ki o içten gülen minik çocuk kadar saf temiz kalmıyor neden bu inat neden bu savaş neden illaki kirletme çabası bırakın içimizde ki çocukları herşeye dokunuyrsunuz dokunmayın onlara anlatamayız onlara bunları anlamıyorlar kulaklarını tıkayıp kendi şarkılarını mırıldanıyorlar yüzlerini buruşturup seni dinlemiyorum yalan söylüyorsun sussss diye bağırıyor ayakalarını hızla yere vurarak sus artık sen kötüsün beni kırmak için söylüyorsun dünya senin söylediğin kadar kötü olamaz insanlar o kadar vicdansız olamaz diyor dinlemiyor sizi dinlemiyor..........
Bazen işte o içinizdeki çocuk size masal gibi bir dünya yaratıyor öyle baskın oluyor ki siz ona inanıyorsunuz o sizi ikna ediyor size öyle güzel bir masal anlatıyor ki o rüyanın içinde buluyorsunuz kendinizi bazen bulutların üzerinde bulutlardan pamuk şeker yerken, bazen kocaman bir sarayın prensesi, bazen zindana hapsedilmiş prensi tarafından kurtarılmayı bekleyen bir prenses....ama mutlaka biri kolunuzdan çeker sizi aşagıya uyan diyerek isyan etmek istersiniz neden şimdi rüyamın en güzel yerinde uyandırdın diye o da dinlemezki sizi...
Kadın olmak zor iş meşakatli iş laf olsun diye söylemiyorum inanın zor bazen işinizi bazen eşinizi bazen evinizi aynı anda idare edersiniz ki bir bakmışsınız kendinize vakit kalmamış ama hiç pişmanlık duymassınız üzülmessiniz hatta farkına bile varmassınız ikiside sizin hayatınızdır zaten artık canınız...
Canım acıyor içim yanıyor kova kova su içsem geçmez bu öyle bir yangın ki kendimi çok yüksek bir yerden aşagıya bırakasım var yüzümde rüzgarın kokusunu hissedesim var kendi yarattığım dünyaya gitme çabası belki...
Yine sabah oluyor hastayım, güneşin doğmasına az kaldı günü göz yaşlarımla karşıladım bazen içinizde kalır kimselere anlatamadıklarınız vardır içinizde saklı kalan kimsenin bilmemesi gereken hah işte tam da o zamanlardan Aşk kor gibi yakar bir tarafınızı sizin çocukken okuduğunuz hikayelerden uzaktır işte tam da öyle... uzak çok uzak benimle başlayıp benimle biten bir hikaye bu benim içimde kalan benim dünyamda yaşadığım birde onun bildiği...Tek birşey istiyorum gözlerin rengi vardır ve herkesde farklıdır faat göz yaşlarının hep aynıdır hep sıcaktır hisset onu o sıcalığı çünkü benim kalbim bedenim gözlerim o sıcaklıkla yanıyor...
Ve burdan herkese küçük bir not; Kadınlar materyal değildir kadınlar bir sex objesi değildir kadınlar suretinin
arkasında çok güzel şeyler taşıyan gerçek tanrıçalardır parçalamayın tarihi eserlere yaptığınız gibi yıkıp dökmeyin görmeye çalışın açın kalp gölerinizi yapmayın... yapmayın...
                                                                                  BURCU.....

24 Temmuz 2011 Pazar

Sonsuz aşkım Müzik...


Müzikle 5 yaşında tanıştım çok sevdiğimiz bir aile dostumuz vardı müzik hocası kulağımı fark edince derslere başladık notalar,şan,kulak eğitimi...şimdi artık çok net hatırlayamadığım pianonun 4 tuşuna aynı anda basar sesleri vermemi ister sonrada yüzünde mutluluk ifadesi ile çok güzel derdi...Classic müzik sevgisi o zamanlardan yadigar bana ilk çaldığım eser Beethoven Fur elise olmuştu...onu hiç unutmuyorum ama artık notalar ve pianonun o güzel tuşlarını unuttum keşke hiç bırakmasaydım unutmasaydım dediğim zamanlar çok oluyor profsyonel olmasada bilmek pianonun başına oturduğumda bir şeyler çalabilmek isterdim hala bakmaya doyamıyorum ona o sadece bir müzik aleti değil...O bir aşk içimde bir yerlerde kalacak kocaman bir aşk...ona dokunduğum anda başladı ve hala benimle Şimdi,Bach,Mozart,Beethoven,Vivaldi,Chopin,Tchaikovsky,Liszt,Wagner ve Fazıl Say'ı dinleyerek besleyip eğitiyorum ruhumu...yeni classic müzik sanatçılarını tanımıyorum sadece dehaları dinliyorum galiba...:) Tanımak dinlemek isterim tabi öğrendiğiniz bildiğiniz her eser her müzik yeni bir histir fakat buna şimdilik bir bahanem yok sanırım alıştıklarımla yıllardır mutluyum...Benim vazgeçilmezim müzik,jazz da dinliyorum ama yine hep eski sanatçılar benim böyle bir yönüm var sanırım...
Filmlerde de böyleyim çünkü eski filmlere deli oluyorum... stlimde de var vintage bohem eskiyi seviyorum evet
evime en son aldığım kocaman gramafonla aramızda güzel bir aşk var mesela...müziğin üstüne yıllarca konuşulur uçsuz bucaksız bir derya hayatın herşeyin anlamı üzgünken mutlu edebilen mutluyken bir anda hüzünlendire bilen ruhun en derinlerine inen kocaman bir dünya...Ünlü felsefeciler filozoflar gelir aklıma hep müziği hepsi öyle güzel anlatmış ki onların sözlerini paylaşmak istiyorum sizinle...
Schelling şöyle söylemiştir; Biri Tanrı'nın, diğeri sanatçının yarattığı iki evren vardır.
Yaratma gücünü Tanrı'dan ödünç alarak, onun yarattığı evrenin karşısına ikinci bir evren olarak sanat dünyasını koyan sanatçıdır. "Tanrı" sözcüğünü kullanmaktan olabildiğince çekinen Kant,
sanatı, doğanın sanatçı eliyle yeniden yaratılması olarak görmüştü. Sanatçı, dehasını, doğadan alır.Zaten, Kant için de, Schelling için de sanat yapıtı, ancak bir deha ürünü olabilir...Konfiçyus ise müziği tonların verimi olarak tanımlıyor ve diyor ki; Duygular içten geldiği zaman ses halinde kendilerini gösterirler.
Bu seslerin bir sıra halinde konulmasına ton, denir.Müzik, gök ve toprak arasında bir ahenktir. Müzik gökten meydana gelir.Pythgoras,sayılarda arnoni özellikleri ve bağlantıları bulunmaktadır der ve evrenin büyük bir armoni ve sayı köküne dayandığını söyler ve bunu evrenin uyumlu sesler veren bir birlik oluşturduğu düşüncesine kadar uzatır...O'na göre, kozmik hareketin bu dönüşüne insan ruhu da uymaktadır bununla beraber insan sağlığınadabüyük bir katkısı olduğunu nasıl ki doktorlar bizi iyileştiriyorsa müziğinde ruhumuzu iyileştirdiğini savunur...Platon müziğin evreni dile gtirebileceğini ve bir insanın ruhunun eğtlmesi içn müzikten başka bir yol bulunmadığını söyler ve tezini develet idaresine kadar dayandırıp ekler,Devletin en yüksek ödevi, yurttaşlarını erdeme uygun tarzda eğitmek ve yetiştirmektir.Bu da müziğin ruhu eğitmesiyle olur demiştir.
Aristo da şöyle der;Ritim ve melodiler çeşitli ruh hallerinin yansıtılmasının aracılarıdır.
Müzik, duygusal bir gelişme sağlar,O'nu yükseltir, yüceltir.Heins ise müziği biliminin derinliklerin de arar bestecinin doğayı yetkinleştirdiğini düşünür.Armoni,ritm ve melodi üçü bir arada olmak zorundadır  der fakat en önemlisinin melodi olduğunu ve tutkuyu ortaya koyduğunu ve onunda müziğin karekterini gösterdiğini söyler müziğin en güzide olan yanını...ve inanılmaz güzel bir söz daha söyler müziğin asıl kaynağı kalpte bulunur... Söyleyişte değil!..
RİCHARD WAGNER....
Gerek müziği, gerek düşünceleri ile anlaşılması bir hayli çaba isteyen olağanüstü bir büyük sanatçıdır Wagner'e
göre besteci, tıpkı bir uyurgezer gibi, kendi aklının, yani kendi uyanık bilincinin anlamadığı bir dilde, en derin
bilgeliği dile getirir.Wagner'in Schopenhauer felsefesiyle tanışması Schopenhauer'in "içsel olana geri dönüş''
Müziksel kavrayışın ancak bilinç yönünde sahip olunabilir düşüncesi O'nun düşüncesinde ve dolayısıyla da
sanatında "devrimsel" olarak nitelenebilecek bir değişim ortaya çıkarır....
Evet Burcu son zamanlar da heryerde dinlediği popüler müzik kültüründen bugün o kadar sıkıldı ki felsefe ile karışık tüm duygularını sizlerle paylaşmak istedi gerçek müzik dinlenmeli gerçek müzik tanınmalı tanıtılmalı ruhumuz içsel huzurumuz için sürekli aynı tempoda tekrarlayan saçma sapan bir daha ki yıl hatırlanmayan şarkılar yerine ruhunuzu besleyin bakın beyniniz nasıl mutlu olucak yazımı yine Wagnerin o güzel sözleri ile bitiryorum...
 Beethoven'in senfonilerinde, müziğin genellikle açık ettiği şey, ebedi, sonsuz ve idealdir. Müzik, bu veya şu
 bireyin tutkusunu, sevgisini, özlemini, yaşamın her hangi bir anındaki durumunu dile getirmez. Fakat, tutkunun,
 sevginin, özlemin kendisini ifade eder!..
- Sazların söylediği şey, asla sözcüklerle açıkça belirlenemez ve saptanamaz!.. Çünkü onlar duyguları, sanatçının onları yaratırken yaşadığı kaos ortamı içinde, yeniden yaratırlar; yeniden canlandırırlar...
Belki de onları kalplerinde (gerçekten) kaydedebilecek insanlar, bir kez bile henüz var olmadılar... İnsan sesinde ise durum tamamen başkadır. Ses, insan kalbini ve onun kapalı, bireysel duygulanımını
temsil eder. Nitelik olarak birbirinden tamamiyle farklı olan bu iki hali birbiriyle karşılaştırmamak ne
doğru tutumdur. İlk duygular, sazlarla ortaya konur. İnsan kalbinin belirli duygulanımı insan sesiyle
temsil edilir. Birincisinde bir ortaya koyma ve yaratma, ikincisinde ise, temsil vardır.
                                                                                                                BURCU...

20 Temmuz 2011 Çarşamba

Dünümüz Bugünümüz...


Bazen düşündüğüm de duygularımla bir bütün oluyorum o anda ben ve düşüncelerim oluyor sadece.Geriye doğru yolculuğa çıkıyorum kendi içimde....
Duyduklarım okuduklarım birer birer çınlıyor kulaklarımda gözümün ününe geliyor adeta.Dün neredeydik  bugün neredeyiz?
12 martla başlayan dönem...12 mart muhturasıyla ve daha öncesinde başlayan öğrenci hareketi 12 marttan sonra  bir başka boyuta varmış.O güne kadar sadece özgürlük ve düşünce özgürlüğü ile başlayan şey artık boyut değiştirmiş.Darbeden sonra 25-mart-1968 de Vedat Demirci oğlu ile başlayan siyasi cinayetler sayısı yüzlere ulaşmış bir toplum.Neydi gençler de aradıkları neydi bu kadar işkencenin amacı ne öğrenmek niyetindeydiler,sadece hepsi özgürlük için direnen canlarını bu uğurda vatanı uğrunda feda etmeye hazır Atatük'çü gençlerdi.İşkencelerle çektirdikleri acılarla yarattıkları psikolojik
tranvalarla ne öğrene bildiler?Bildikleri birşey yoktu ki neydi aradıkları sorguladıkları,bildikleri tekşey Özgürlüktü.Sanki herşey zamanı geri yaşıyor gbi onların örnek aldıklarıHitlermiydi diye düşünüyorum masum vatandaşların ülkesine girip 2. dünya savaşını başlatan bir çok milletten insana işkence etmiş ama sonunda istediğini alamamış kahrolası bir lider...
6-Mayıs-1972 de 3 tane fidan gibi genci asarak nihayi sonuca ulştılar mı ne oldu?Sonuç....
Dinliyorum o yılları yaşamış işkence görmüş insanları,yaptıkları herşey kabahat okumak,dinlemek,herşey yasak yasak...
O yasaklara uyulmadığı taktirde çektikleri işkenceleri anlatan insanları ben dinlerken içim acıyor onlar nasıl
dayanmış peki diye düşünüyorum ne büyük yürek...Fakat şimdi hiç biri ne polis ne asker görmeye tahammül edemiyor o tedirginlikleri korkulu halleri gözlerinin içinde hala duruyor.O psikolojiyi hala yaşıyorlar.
Hüseyin'in sorgusunda dediklerini sanki şiir gbi hatırlıyorum.Tarih asıl suçluları affetmeyecektir.Suçlular kurtulsa dahi tarih önünde er geç hesap verecektir.Bu mahkemenin sonucu ciddi bir skandal olabilir fakat sonuç ne olursa olsun dediklerimiz gerçekleşecektir.Taki vatanı ABD'ye satanların gericilerin sonu gelene kadar,bu kavga biz olmaskata devam edecektir.
Şimdi yıl 2011..
Abd ye satmakla kalınmamış karış karış satılmış durumda topraklarımız,devam ediyor mu? diye soruyorum kendime ülkenin son haline bakarak bu kadar uzun yıllar geçti gericilik değişti mi?Giden bedenlerin canların yaşananların Hüseyinin dediği gibi bedelleri ödendi mi tarih suçluları affetmedi mi.Tarihi bilmem yaşatanların kendilerini suçlu hissedip hissetmediklerini bilmem ama bizlerde bu kavga hala devam ediyor onlar olmasada tarih yargılamasada biz yargıladık cezasını kestik hepsinin..
Ama yaşadığımız Türkiye tarafı var birde bazen umutsuzluğa kapılmıyor değilim.Artarak çoğalarak gelen bir kesim üstümüze üstümüze geliyor,Başbakan yıllar önceki kayıtlarda ki söylemleriyle kişiliğini düşünce biçimini açıkça ortaya koyuyor. Bir söz vardır tilki postunu değiştirsede huyunu hiçbir zaman değiştirmez diye tamda o hesap.Değişmiş gibi görünen dış yüzü değişen yasalarla alttan alta diretmlerle sanata karşı tutumlarıyla an be an kendini yansıtıyor.İşin daha ucuz kısmı artık politikada kim sağcı kim solcu ayırtta edemyoruz, herkes paranın esiri olmuş birgün bir pardi de diğer gün başka partide.Yazık..
Hala bizler savaş veriyoruz sesimizi duyurmaya çalışıyoruz sanki yankı yapar gibi bize geri dönüyor
sesimiz.Çünkü karşımızda anlaya bilecek zihniyet kalmamış cahil,yobaz,gerici,sanat düşmanı,çirkef,fikir özgürlüğünün bilimin herşeyin karşıtı bir kesim konuşmaktan uzak uzlaşmacı olmayan kendilerini ifade etmekten aciz diğerleri olmuşlar.
Dün çok ilginç bir olay yaşadım ve bunu paylaşmadan edemeyeceğim.Ahmet Say'ın kitabını sordum 8 tane kitap evine sadece  biri tanıyordu kalmadı dedi son girdiğim masanın başında oturmuş yaşlıca bir bey bilgisayardan kontrol ediyor,Ahmet Say'ın kitabını alacaktım dedim adam bilgisayardan Ahmet Sayın diye aratıyor çünkü tekrar etti nasıl öfkelendiysem kendimi tutamayarak Sayın değil arada kesme işareti var Say'ın dedim.Aynı sert ses tonu ile YOK dedi.Bende tüm kitapları mevcut olmasına karşın sadece merektan belki bir iletişim yapar diyerek üstüne basa basa peki oğlu Fazıl Say'ın var mı dedim. YOK kızım hadi iyi günler dedi aynı sert ses tonuyla belli ki tanımıyor.Nasıl sinirlendiğimi kızdığımı anlatamam bende PEKİ diyerek çıktım.
O kadar şaşırdım ki o sersem hali sıcağın verdiği kasvetle üzerimden atmak epey zor oldu.
Eeeee..Bale izlerken kafasını önüne eğen utanan sanattan uzak bir Başbakanın olduğu bir ülkede bunlara da alışmamız gerekiyor sanırım.
 Yani sonuç olarak dünümüz bügünümüz gericilerden yobzlardan kurtulmuş değil.Daha da ileri gitmesi endişesi
içersindeyim,tesettürden kara çarşafa geçtik İzmirde bile bu kadar çok görüyorsam vah bize vahlar bize...
Burcu bu gece dün yaşadığı kitap şoku ve son yaşanan politik durumlardan Ülkenin çıkmazlarından etkilenip
geriyi ve ileriyi düşünerek endişelerini paylaşmak istedi...Elimden geldiğince umut dolu iyimser ve olduğum gibi
olmaya devam edeceğim.Bilinç altı yada bilinç dışı kendimize çektiğimiz düşünceler farkındalık düzeyinde tuttuğumuz baskın düşüncelerimizdir.İşin zorluğu buradadır,ben olumlu bakıp bu baskın düşünceler ile olumlu şeyleri kendimize çekebileceğimize inanıyorum.İnanmak zorundayım kendi iyiliğimiz ve geleceğimizin iyiliği için...
                                                                                                                                      BURCU...

17 Temmuz 2011 Pazar

AŞKK..

BİR ELMA KURDUYUM BEN!!!
Birgün biri gelecek elmayı kesecek belki canımı yakacak,belkide grüntümden tiksinip elmayı çöpe atacak,oysa tanımıyor ki beni o nasıl elma yiyorsa bende yiyorum bu benim canımı daha çok yakacak kestiğinde hissettiğim acıdan daha çok acıtacak beni…
Bazen de bir şekerim ben,iştahla açıp yediğiniz öff içim yandı değip nefretle elinizden attığınız br şeker!İradene hakim olsaydında yemeseydin ya o kadar benim suçum ne? diyesim gelir konuşamam ki konuşsam da duymaz ki beni…
Bazen bir notayım ben muhteşem bir eserden emekten gecelerden gündüzlerden saatlerden tarihten doğmuş kimi severek dinler kimi buda ne? der…Hopp diyesim gelir senin dinlediğin tangırtı değilim ben beni BACH yarattı sen kimsin ki beni sevmiyorsun duymaz ki beni anlamaz ki!Aynı dili paylaşmadık ki onunla hiçbir zaman zaten anlamasın beni benimle aynı dili konuşmayana ihtiyacım yok benim beni taktir edenler yeter bana..
Belki de bir uçurtmayım ben gökyüzüne ait rüzgarı yüzünde hissetmeyi seven ama sadece bahar geldiğinde dışarı çıkabilen diğer günlerde hep unutulan üzgün,hatırlanmak,ait olduğu yerde olmak, göklerde olmak isteyen bir uçurtma..
Bazen kaplumbağayım ben risk alıp kafamı dışarıya çıkarabilen aslında korkudan kalbi pırpır eden bir kaplumbağa..Çoğu kişi aldanır sert kabuğuma ne kadar taş gibi dursamda bir o kadar ağırdır,narindir hareketlerim bir o kadar korkaktır aslında yüreğim ama azmedersem yapamayacağım şey de yoktur hani..
Belki de bir kediyim ben, sürekli ilgi bekleyen, sevilmekten mutluluk duyan, mutluluğunu hırıltılarıyla belli eden koca gözlü,oyuncu bir kedi..Nankör zannederler, insanoğlu yakıştırmıştır bunu.Ne nankörlüğümü gördün ki bugüne kadar, sadece özgür ruhluyum ben.Bu nankör olduğum seni sevmediğim anlamına gelmez gitsem de arada dönerim sana, sen kendine bak insanoğlu..Çoğumuz aç susus ölüyoruz sokaklarda biz nankörsek sen nesin? Duygusuz duyarsız bir canlı..Oysa sadece yemek ve sevgi bekleriz biz, sizin gibi değiliz..Demek isteriz ama konuşamayız ki biz.
Belki de bir kutup yıldızıyım ben.Birçok kişiye yardım edip yön gösteren ama kendi hep aynı yerde duran koskoca uzayda yapayalnız bir kutup yıldızı bir kendine hayrı dokunmayan..
Ne o ne bu! Sadece bir insanım ben ama bu saydığım canlı ve cansız her varlığın hislerini taşıyan bir insan..İnsanoğlu zamanla değişiyor, sanırım evrim tamamlanamadı hala.Garip! Sevmeyeni seven , seveni sevmeyen, hiçbir şeyden mutlu olmayan, zaman geçtikçe bencilleşen, içi boş çanlar gibi bolca sesi çıkan ama neticede içi boş olan yaratıklar mı oluyoruz? Ümidimi yitirdiğim oluyor zaman zaman sanattan, politikadan, tarihten, bilimden herşeyden uzakta sevgiden habersiz, teşekkür etmekten, mutluluğunu ifade etmekten çekinen, kalp yerine taş taşıyanlarla bir arada yaşayan onların ırkından ama farklı sanki;duyarlı, duygusal, hassas, kin bilmeyen, herkese kalbi açık, öğrenmeyi seven, bilgisini paylaşan, bilmediği konularda susan, sevdiğinde tüm kalbiyle seven biriyim ben. Ben de insanım ama evrimini tamamlayanlardanım.Birçok kişi var böyle tabi, sadece ben değilim ama öyle bir azınlık kaldık ki bu dünyada büyük kitleler bizi uçurumun kenarına sürüklüyor. Düşücez ama direniyoruz, hani şu tarihteki 300 Spartalı gibi..Düşmemek için var gücümüzle direniyoruz ama birşeyi biliyoruz hepimiz toprak olmayacak mıyız sonunda? O zaman dizlerimizin üstünde onlar gibi ölmektense ayakta dimdik ölürüz savaşmadık demeden savaşarak dimdik durarak gideriz ölüme…
Burcu bu gece biraz kederli gibi.Erkenden yattı ama pencerenin yanında yine günün doğuşuna tanıklık etti.Şimdi uyumak istiyor bedenim, gözlerim ama beynim hala uyanık…
                                                                  BURCU…